Kaygı

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozuklukları ve Bilişsel Davranışçı Terapinin Etkinliği

Günümüzde kaygı bozuklukları sadece yetişkinlerin değil çocuk ve ergenlerin de sık yaşadığı psikolojik problemlerden biridir. Hatta kaygı bozuklukları çocuk ve ergenlerde en sık görülen duygusal ve davranışsal problemdir. Yapılan araştırmalar her 100 çocuktan 13’ünün kaygı bozukluklarından birini yaşadığını göstermektedir. Bunun yanında kaygı bozukluğu yaşayan çocukların yarısında başka bir kaygı bozukluğu, depresyon veya davranım bozukluğu görülmektedir.

Kaygı, bizi motive eden, tehlikelere karşı bizleri koruyan normal bir duygumuzken içinde bulunduğumuz gerçekliğin dışında yani var olmayan bir tehlikeye karşı hissedilen ya da var olan durumla orantısız şekilde yoğun ve işlevsiz kaygı yaşama durumunu problem olarak değerlendiriyoruz. Tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da sık bir şekilde günlük yaşamlarını ya da akademik yaşamlarını olumsuz olarak etkileyen, işlevsiz davranışlar sergilemelerine neden olan kaygı problemleriyle karşılaşmaktayız. Kaygı bozuklukları çocuk ve ergenlerin, anne babadan ayrılmak istememe, ayrı yatamama, okula ya da kreşe gitmek istememe, belirli eylemleri gerçekleştirmek istememe ya da kaygılı bir şekilde gerçekleştirme, akranlarıyla sağlıklı ilişki kuramama, içe kapanıklık, özgüven eksikliği, kendini ifade edememe ve koruyamama, antisosyal davranışlar, alkol ve uyuşturucu kullanımı, okulu bırakma, yetişkinlikte kaygı bozukluğu gibi olumsuz durum ve davranışlara neden olmaktadır. Çocukluk ve ergenlik döneminde sık karşılaştığımız kaygı bozuklukları şu şekildedir:

Ayrılık anksiyetesi (kaygısı): Ayrılık anksiyetesi çocuğun kendisine bakım veren kişiden (anne, baba vs.) ayrılma konusunda yoğun kaygı yaşamasıdır. Çocuk ayrılma durumunda genellikle kendisinin veya bakım veren kişinin başına bir şey geleceğine, onları bir daha göremeyeceğine dair düşüncelere sahiptir. Bu nedenle çocuk ısrarcı bir şekilde bakım verene yapışır, ayrılmak istemez, ayrılma durumunda kaldığında yoğun kaygı ve korku yaşar ve bunu ağlayarak veya içe kapanarak ifade eder. Bu durum anne babayı ciddi derecede kaygılandırır, onların sosyal yaşantısını veya iş yaşantısını etkiler ve anne-baba ne yapacağını bilemez bir duruma gelir. Ayrılık anksiyetesi daha çok çocuklarda görülmekle birlikte ergenlerde de görülebilmektedir.

Özgül fobiler: Fobisi olan çocuk ve ergenler belirli bir durum veya nesneye karşı yoğun kaygı ve korku duyarlar. Dolayısıyla bu nesne veya durumdan olabildiğince kaçınırlar, fobik duruma maruz kaldıklarında aşırı korku yaşayıp anne babaya sarılma, kaçma veya ağlama gibi tepkiler verirler. Uçak fobisi, asansör fobisi, karanlık korkusu, yükseklik fobisi, kalabalık korkusu, herhangi bir hayvan fobisi, kapalı alan korkusu, yabancı kişilerle karşılaştığında yoğun korku yaşama gibi farklı şekillerde görülebilmektedir. Fobik nesne ve durumlardan ciddi biçimde kaçındıkları için bu problemi yaşayan çocuk ve ergenler yaşamlarını kısıtlamak durumunda kalırlar. Anne babalar bu durumun zamanla geçeceğini, ortadan kalkacağını düşünse de fobiler tedavi edilmedikçe kalıplaşmaya ve daha da kalıcı hale gelmeye başlar.

Obsesif kompülsif bozukluk: Çocuk ve ergenlerde sık görülen kaygı bozukluklarından biri de obsesif kompülsif bozukluktur. Obsesyon rahatsız edici, işlevsiz, süreğen ve istemsiz bir şekilde zihne giren düşüncelerdir. Kompülsiyon ise yine tekrar edici, işlevsiz veya abartılı davranışlardır. Obsesif kompülsif bozukluk yaşayan çocuklar takıntılı bir şekilde belirli bir durumu düşünürler veya aynı şekilde takıntılı bir şekilde bazı eylemleri gerçekleştirirler. Yaşanan bu durum kişiyi ciddi anlamda rahatsız eder ve kişinin işlevselliğini etkiler. Dini takıntılar, cinsellik takıntıları, temizlik takıntısı, el yıkama takıntısı, sayma, kontrol etme, belirli kelimeleri ya da davranışları tekrar etme, düzen ve simetri takıntıları sık görülen takıntılardır. Obsesif kompülsif bozukluk oldukça rahatsız edici ve yapışkan bir rahatsızlıktır. Bu problemi yaşayan çocuk ya da ergenin mutlaka psikoterapi desteği alması gerekir çünkü kendiliğinden ortadan kalkması çok çok küçük bir ihtimaldir. Nitekim yapılan araştırmalarda OKB şikayetiyle kliniklere başvuran yetişkinlerin %80’inde obsesif kompulsif bozukluğun başlangıcının çocukluk ya da ergenlikte görüldüğü ortaya çıkmıştır. Yetişkin bir bireyin obsesif kompülsif bozukluk tedavisi ise çocuklara göre çok daha zor ve uzun süreç gerektirmekte. Bu nedenle çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan obsesif kompülsif bozukluk için henüz yeniyken psikoterapi alınmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Travma sonrası stres bozukluğu: Çocuk ve ergenlerde travmatik bir yaşantıdan sonra kaygı bozukluğu oluşabilir. Bu travmatik yaşantılar kazalar, anne- baba-kardeş gibi yakın birinin ölümü, savaş, doğal afete maruz kalma, şiddete, tacize veya tecavüze uğrama ya da bu olayları görme gibi olağanın dışında yoğun korku uyandıran olaylardır. Çocuk ya da ergenin böyle bir yaşantıya maruz kalmasından sonra yaklaşık bir ay stres tepkileri vermesi normaldir. Fakat bu durum bir ayı geçmişse mutlaka alanında uzman travma üzerinde çalışan bir ruh sağlığı uzmanından psikolojik bir destek almak gerekir.

Yaygın anksiyete bozukluğu: Çocuk ve ergenlerde görülen yaygın anksiyete bozukluğu çocuğun günlük yaşam içerisindeki pek çok şeyle ilgili genel olarak olağanın üstünde kaygı/korku duymasıdır. Çocuk ya da ergen için okula gitme, akademik performans, hasta olma, yakın birini kaybetme, haberlerde duyduğu ya da arkadaşlarından duydukları birçok konu kaygı uyandırabilir. Süreğen bir şekilde pek çok durum ya da olayla ilgili evhamlıdırlar. Sürekli olumsuz bir şey olacağını, başına kötü bir şey geleceğini düşünürler. Bu durum çocuk ve ergenleri duygusal, akademik ve sosyal açıdan olumsuz bir şekilde etkiler.

 

Kaygı Bozukluğu Yaşayan Çocuk ve Ergenlerin Ebeveynleri Ne Yapmalı?

Sık karşılaştığımız bu kaygı bozukluklarının yanında çocuk ve ergenlerin daha nadir yaşadıkları kaygı bozuklukları da bulunmaktadır. Hangi tür kaygı bozukluğu olursa olsun hepsi çocuk ve ergenleri duygusal, davranışsal ve bilişsel olarak olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Kaygı atağının yaşandığı o sırada kalp atışlarının hızlanması, terleme, titreme, karın ağrısı, mide bulantısı gibi fizyolojik belirtilere, günlük yaşamda kaçınılmaması gereken olağan durumlardan kaçınma ve işlevsiz davranışlar gibi davranışsal sonuçlara, ‘beceriksizim, zayıfım, kaygılıyım, korkağım, takıntılıyım, hastayım’ gibi kendine dair olumsuz düşünce ve inançlara neden olur ki bunlar çocuk ve ergenlerin yetişkinlik yaşamını da maalesef olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Bu nedenlerle çocuk ve ergenlerde görülen kaygı bozuklukları göz ardı edilmemeli, yok sayılmamalı ve mutlaka kaygı bozuklukları ile çalışan bir ruh sağlığı uzmanından destek alınmalıdır.

Kaygı bozukluklarının tedavisinde günümüzde etkililiği kanıtlanmış en iyi psikoterapi ekolü Bilişsel Davranışçı Terapidir. Bilişsel davranışçı terapide öncelikli olarak bireyle güvene dayalı bir ilişki kurmak, yaşanan probleme dair ayrıntılı bir değerlendirme yapmak, çocuk ve ergende kaygıya neden olan düşüncelerin yerine bilişsel yeniden yapılandırma müdahaleleri ile gerçekçi ve işlevsel düşünceler oluşturmak ve davranışsal müdahalelerle işlevsiz davranışların yerine işlevsel davranışlar geliştirmek esastır. Bu süreçte ev ödevlerinden, davranış deneylerinden ve aile üyelerinin desteğinden faydalanılır. Kısa süreli, kanıta dayalı, problemin nedenlerinden ziyade çözüme odaklı yaklaşımdır. Bilişsel davranışçı terapi APA (Amerikan Psikoloji Derneği) nın ilk sırada önerdiği psikoterapi ekolüdür.

Esra Ulubey

Yorumları Göster

  • Eşimle iki yıldır ayrı yaşıyoruz ve kızım ilk dönemlerde bizi bir araya getirebilmek için çok mücadele etti lakin ben bunu red ettim benimle olan diyaloğu muaazzam derecede iyiydi benim geleceğimi öğrendiğinde dahi sevinç çığlıkları atardı fakat şuan telefonla dahi görüşmek istemiyor ve bu durum beni çok endişelendiriyor. Benimle görüşmesi konusunda asla baskıcı bir tutum sergilemedim ama çok endişeliyim.

Paylaş
Published by
Esra Ulubey